19 Kasım 2006 Pazar

Son

Birkaç kez bırakır gibi yapıp döndüm, bıraktım, hayır bırakmadım vs vs.. Ancak bugün resmi olarak karar aldım ki, artık buraya yazmayacağım.
Bu kez karar kesin.
Buraya yazmanın gereksizliğinden çok, kendi içimdeki bir sorgulama süreci sonunda aldım bu kararı. Günlük tutan biri değilim, hiçbir zaman da olmadım. Bloglarını günlük şeklinde tutanları da okumuyorum zaten. Günlük dediğin, deftere, elle ve herkesten gizlenerek yazılır. Başkasının günlüğünü okumak, o kişiye bir hakaret sayılırdı eskiden.. Şimdi ise, iki gram seks uğruna "günlük"lerini internetten dağıtıyor insanlar. Neyse konumuz bu değil.

Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm konu, olduğumu sandığım kişi olmadığımı anladığım zaman ne yapacağım idi. Aslında bunu düşünebilmek için, açıkca görülebileceği üzre, olayın farkında olmak gerekli. Kabul edersiniz ki, yıllardır olduğun kişi olmadığını kabullenmek kolay değil. Yas tutmanın beş aşamasını da yaşadım artık sanırım. Son aşama olarak, kabullenme aşamasındayım sanırım şu anda. Ve bu aşamayı da atlamaya yönelik ilk adım olarak, yazmayı bırakıyorum. Çünkü çıkanlar doğal değil. Ben değil, benden değil...

Bir alttaki yazıda da değindiğim gibi, artık hiçbirşeyi kendim için yapmadığımı farkettim. O halde yapmıyorum. Etrafımda görüğüm herşeyi bloguma nasıl aktaracağımı düşünerek tüm günümü harcayıp, daha sonra da hiçbirşey yazmadan günler geçirmek yerine artık burayı düşünmemeyi yeğliyorum. Sanırım en iyisi bu.

Bugüne kadar yazılarımı okuma işkencesine katlanan herkese teşekkürlerimi iletirim.
Geriye kalan hayatınızda, benli veya bensiz, başarılar ve mutluluklar efem.

Eylem out.
Pıçıs..


11 Kasım 2006 Cumartesi

Sanat üzerine..

Sanat üzerine geceyarısı muhabbetleri..

"Sanat" nedir?
"Sanat", en basit tabiri ile üretimdir.
Üretim nedir?
Üretimin amacı nedir?
İnsan neden üretme ihtiyacı hisseder?
İnsan kimin için üretir?
İnsan ne için üretir?

Sanat nedir?
Sanat, en basit tabiri ile dışavurumdur.
Dışavurum nedir?
Dışavurumun amacı nedir?
İnsan neden içindekileri dışarıya çıkarma ihtiyacı hisseder?

Freud'a göre insanın gerçekleştirdiği eylemlerin %90ı cinsellik etrafında döner. 

Sanat nedir?
Sanat, karşı cinsi yatağa atmak için kullanılan bir araç mıdır?
Yoksa amaç mıdır?
Sanatın amaç mı araç mı olduğunun ayırdına nasıl varılır?
Bu ayırda kim varır?

Bence Freud her şeyi biliyordu. Ama bize sadece bir kısmını söyledi. Ben bugün burada bu yazıyı yazıyor isem, belli ki dışayönelik bir amacım var. Birilerini etkilemek istemesem, dünyanın heryerinden ulaşılabilinecek bir yere niye yazayım?

Ben sapığım, ama sen de öylesin.
Uyan ve kendine gel.

Daha çekeceğimiz çok film, yazacağımız çok yazı, çalacağımız çok parça var..

Bekir'e teşekkürler.

Edit (11.03.2008): Freud konusunu abartmışım sanki biraz..

6 Kasım 2006 Pazartesi

Poşet çay..

Çok fazla çay içen biri değilim. Ama son dönemlerde, ne zaman 
dışarıda bir yerlerde çay içsem, "şerefsizim bu sefer çay alıp içecem ben 
de evde" diyordum. Ve sonunda bugün, aldım. Poşet çay aldım tabii. 
Tek başıma yaşadığımdan, demlik ve demlik çay alacak halim yoktu.

Az önce üşenmedim ve bu poşetlerden ilk çayımı yaptım. 
Anlamam etmem, o nedenle gittim Lipton aldım. 
Çıkardığım sonuç şu ki: ya ben poşet de olsa çay yapmayı 
becermiyorum, ya da poşet çaylar cidden hiçbir boka derman değil. 
Azıcık tadı kaçmış şekerli sudan herhangi bir farkı tadabilen 
varsa beri gelsin...

Neymiş?

Kazıklandık olum Eylem..

Buymuş.. 

Değişim

Blogumu yenilemem bahanesiyle dönüp tüm eski yazılarımı tekrar okudum. Çok fazla olmadıklarından okunmaları kolay oldu. Tabii bir anda hepsini okuyunca, yaşanan değişimleri görmek kolay oldu. Şöyle bir blog gelişim tablosu çizelim bakalım.

Blogumu 1,5 yıl kadar önce ilk açtığımda, amacım günlük olarak kullanmak değildi. Zira hiç o amaçla kullanmadım da zaten. İlk yazılarımı dönüp okuduğumda, imla hataları ile dolu, Kıbrıs ağzı ile normal Türkçe arasında gidip gelen, geneli çok da anlamlı olmayan yazılar ile başlıyor blog. Bu tavır, Kendimle Monologlar yazısına kadar böyle sürüyor. Zaten şaşmaz bir şekilde ayda 3er yazı yazarak güzel bir istikrar tutturduğum tek dönem de burası olmuş sanırım. Bu dönemde yazdığım yazılardaki imla ve typo hatalarını düzeltmedim. Daha içten olarak kaldılar sanırım böylece.
Bu yazıdan 4 ay kadar sonra gelen Ben yazısı, her ne kadar benim tarafımdan yazılmamış olsa da bazı değişikliklerin işaretlerini taşıyan ilk yazı olması ile dikkat çekiyor (albüm kritiği gibi oldu lan). Bu değişim döneminde neredeyse hiç yazı yazmadıktan sonra, yine 4 ay bir aradan sonra, hâlen daha blogumdaki en güzel ve anlamı olan tek yazı olduğuna inandığım Ufak geliyor. Ufak yazısına kadar yazılardaki en belirgin şey, anlamı olmayan şeyleri ilginçleştirmeye çalışarak, bir nev-i anlamsızlık yükleyerek, benlik ve entellektüellik katma eğilimi. Bunların ne kadar başarısız yapmacık oldukları şu anda gayet anlaşılır.

Bu dönemden sonra, yaklaşık yine bir 8 ay kadar pek fazlı birşeyler yazmamışım. Arada yazılan şeyler her ne kadar kısa olsalar da, en azından yapmacık değiller. Uykusuzluk sorunları yaşadığım bu dönemlerdeki yazılar da her ne kadar içeriksiz ve anlamsız olmasalar da yapmacık değiller.

Özetle böyle bir değişim geçiriyor blog. İçerisinde pek anlamlı birşeyler yok. Ama yine de yazılarıma bakarken zaman içerisinde geçirdiğim değişim (ve umuyorum ki gelişim) farkedilebiliniyor. Bundan böyle daha sık yazmak istiyorum (4er ay aradan sonra yazdığım her yazı ile bunu düşünmüştüm zaten). Ama bu sefer daha inançlıyım bu istekte. Ve daha düzgün şeyler yazmayı da planlıyorum. Bakalım belki olur.

İnsan gözdür




İnsan gözdür. Öte bir açılım yapmak, herkesin de
bildiği klişelerden öteye geçememek olacaktır muhtemelen.

Kişisel ilgimi açıklıyayım o zaman..
İnsan vücudunun en güzel yerinin eller ve gözler olduğuna inanırım.
Ya da ben onları seviyorum. Ellerin yaşı, gözlerin ise duyguları yansıttığına inanıyorum.
Bana katılırsınız veya katılmazsın.. orasını bilemem..
Ancak şu anda insan eli fotoğraflarını hakkını vererek çekebilecek kadar
yetenkli bir fotoğrafçı olmadığımdan insan gözlerini çekiyorum.

Göz zaten gereken duyguyu içinde barındırır. Önemli olan az çok düzgün
bir kompozisyon yakalamak.

Eller ise başka bir dünya. Ustaların dünyası.

5 Kasım 2006 Pazar

Haydi birşeyler yaz



Haydi birşeyler yaz diye tutturan arkadaşlara:
"...

Bir yerlerde anlatılanların arkasını okuyabilen birileri olduğuna dair bir inanç olmasa yazamaya değer mi?
..."
Bu Filmin Kötü Adamı Benim - Murat Gülsoy

Unutulmuşlara dair.

16 Eylül 2006 Cumartesi

Kendi içlerinde duygusal fırtınalar yaşayan bazı şeyler

Hamsterler, virgüller (noktalama işareti olan), haber spikerleri, jay&silent bob, cep telefonları, ben, bazen sen (kimsin sen?), gmail-daha doğrusu googlegroups, cezveler, bazen de normal insanlar.

14 Eylül 2006 Perşembe

Halley

Aşağıda okuduğunuz yazıyı yazdıktan birkaç saat sonra daldığım o derin uykuda gördüğüm rüya sayesinde önemli bir karara vardım. O da şudur ki: yeni çıkan Halley reklamları gerçekten etkiliymiş.

Şimdi siz bilmezsiniz (siz kimsiniz?), üniversiteye girdiğim ilk sene, bursumun da verdiği rahatlıkla, bol bol yemiş, çikolata falan alırdım (hâlen alıyorum gelmeyin üstüme). Bunların en başında da tabii ki 10luk paketler halinde satılan Halley'ler gelirdi. Dönem sonunda, raflarıma bir baktım, sanırım 24 adet 10luk Halley kutusu vardı. İşin ironik tarafı, 8 kişi kaldığımız dairede, 24 paket Halley'den sadece tek bir tanesini(paket değil tane) başka birisi yemişti. Gerisinin tamamını ben yedim. O sene 14 kilo vermiştim (o Halley'leri yediğim sırada evet).

Ama konumuz bu değil. Evet konumuza dönelim. Yeni Halley reklamları. Hani şu milletin devamlı birşeyler düşündüğü reklamlar. Şimdi ben de düşündüm de, ana okulundan lise son sınıfına kadar (14 yıl), okulun olduğu her gün, öğle yemeklerimi bubannemde yerdim. Uçkun da diyebiliriz kendisine. Hah evet, her yemekten sonra, bize, liseye kadar, Halley verirdi (liseden sonra Albeni verdi hep). Ben de o Halley'i yedikten sonra, paketi iki elimin arasına koyar, hızla iki elimi sürtürtürütürdüm (Anlatacak kelime bulamadım saçmaladım evet).. Halley'in o parlak sarı kısmı elimize dökülürdü böyle tane tane. Sim gibi. Parlak parlak olurdu elimiz.. Zevkliydi ortaokul..

Ama konumuz bu değil. Evet konumuza dönelim. Bu kez cidden dönüyorum, Halley ile ilgili anım kalmadı. Unutmuşsunuzdur, konumuz benim gördüğüm rüya idi. Evet Halley reklamları çok etkili çünkü ben rüyamda Halley gördüm. Evet konsept neydi? Lisede, lisedeki arkadaşlarımla tenefüsteyiz, kantinin yanında. Bizim Derviş vardı lisede, o gitmiş kantine, bonkörlüğü tutmuş o gün 2 tane 10luk paket almış kantinden, dağıtıyor millete (paketleri değil Halley'leri). Ben 2 tane almışım ondan. Şimdi bu 10lu paketlerin kötü tarafı, poşetlerinin olmamasıdır. Kış bile olsa elinizde erir çikolata. Elinizden yalaması ayrı bir zevk tabii de, lise gibi pisliğin kol gezdiği bir yerde elinizde bunları tutmanız ne kadar rahatsız edici olsa da, rüya olduğundan birşey demedim kendime. Evet rüyamıza dönüyoruz, sonrasında efendim, bizim Süleyman da gidip bir 10lu paket alıyor. Benimki nasıl bir hayvanlıksa, 20tane alan adamdan 2 tane alırken, 10 tane alan adamdan 3 tane alıyorum. Hayır bu nasıl bir ayılıktır? Neyse orada da uyandım zaten. Yani neymiş, Halley reklamları etkiliymiş..

Ama şimdi düşündüm de, ben Halley'i rüyamda görmeme ve yememe rağmen, ayrıca üstüne bir sayfa yazı yazmama rağmen canım hâlen Halley çekmiyor. Demek ki çok da etkili değilmiş. Rüyamda görmüşüm sadece.

Az önce yine gördüm reklamı. Çok tatlı ya. Hehe..

Not: Çok aradım ama Halley resmi bulamadım nette. Çok da aramadım da Halley yazınca bir tane hatun ablanın resmi çıktı. Onu da koyayım size. (Yalnız bu daha sonra çıkan bir sonuç, ilk çıkanın resmi açılmıyor nedense..)

Boku Çıktı..

Artık boku çıktı. Bir haftaiçinde 3. kez uyuyamadım. Üstelik yarın doktor randevum var.. Yine birşeyler düşünmekten uyuyamadım bence. Bitse de gitsem.. Hayır, düşündüğüm kız olsa içim yanmayacak. O da değil..

Bir de Show Tv'de bu saatler (sabah 5 gibi) "En Komik An" adlı bir program var. Sunucuların mallıklarını geçtim, amatör komik çekimlere bile aptal salak seslendirme koymuyorlar mı? Koyuyorlar. Ben de sinir oluyorum. Adam bir fili seslendiriyor şu anda. Az önce de kutup ayıysıydı.. Zaten Penguen'de birkaç hafta önceki kutup ayısı esprisi de bugüne kadar Penguen'de en çok güldüğüm espri ünvanını aldı.. Ondan önce de Araplarda para bok esprisine çok gülmüştüm.

13 Eylül 2006 Çarşamba

Kayıp


Yarın sabah kayıt var. Sabah dediğim 4 saat 45 dakika sonra. Heyecandan değil ama başka konuları düşünürken yine uyuyamadım. Tam da uyku saatime geriye almayı planlarken.

Son anda programda yine hata yaptığımı farkettim. En azından geçen dönemki gibi kayıt sırasında farketmedim bunu. Pazartesi sabahım boşaldı ama almaktan vazgeçtiğim bir dersi almak, alacağım bir dersi de bırakmak zorunda kaldım.. Böylece Cuma günleri ölüm günüm oldu. Öğle aram ve ders aram olmaksızın saat 12den 6 ya kadar ders, gidebilecek halin kalırsa üstüne bir de antrenman..



Haftanın geri kalanı da pek parlak değil. Peki bu durumda, benim zaten fazla olmayan sosyal hayatıma hangi arada vakit kalacak merak ediyorum. Üniversite hayatının 3 yılını da yayarak geçirmiş birisi olarak bu kadar ağır dersleri kaldırıp kaldıramayacağımı açıkacsı kendim de bilmiyorum. Kaldıramayacakmışım gibi geliyor. Bilmem. Durum yine hiç iyi değil. Bursum da kesildi. Psikolojim de biraz dağınık.
Artık bu dönem kesinlikle bir psikoloğa gitmek istiyorum. İstememden öte, ihtiyacım da var. Belki en azından derslerim düzelir.. Belki?...

Zor be güzelim.. Zor..